top of page

Rodos: Hüzünlü Bir Yurtdışı Seyahat Yazısı

Ben bu satırları yazarken - maalesef ki - canım Rodos 10 gündür cayır cayır yanıyor. Haberleri gördüğümdeki şok ve acıyı tarif etmem çok zor. O kadar beğenmiş, o kadar sevmiştik ki Rodos'u, daha dönmeden seneye de tatile buraya geliriz diye planlar yapmaya başlamıştık bile. Bu yazımda size balayımızın ikinci yarısında Rodos'ta geçirdiğimiz vakitten bahsedeceğim. Belki Rodos'un eskiye dönmesi yıllar alacak ama bizim hafızalarımızda hep o muhteşem haliyle var olacak.


Marmaris'ten sabah 09.00 feribotuyla Rodos'a geçtik. Geçiş oldukça kolay oldu, 10.30'da kiraladığımız araca binmiştik bile. Ada çok büyük olduğu için araba olmadan bir yerden bir yere gitmek oldukça zor. Biz aracımızı Rodos Cars'tan kiraladık, diğer firmalara göre hem çok hesaplıydı hem de hizmetleri çok iyiydi. Online rezervasyon yapmamıza rağmen ödemeyi aracı alırken yapıyorsunuz, bu da başka bir artısıydı. Aracımızı alıp hemen Haraki'de otelimize doğru yola çıktık. 45 dakikalık uzun bir yolculuktan sonra otelimize vardık. Otel maalesef fotoğraflarda göründüğü gibi çıkmadı, o nedenle biraz hayal kırıklığına uğradık. Bizim Haraki'yi seçmemizin nedeni adanın ortasında olması ve gitmek istediğimiz plajların orta noktasında kalıyor olmasıydı. Ama Rodos'u bir kere etraflıca gezdikten sonra eğer yaz tatili için gidiyorsanız denize sıfır bir otelde, ya da beğendiğiniz plajlara daha yakın bir konumda kalmak en mantıklısı açıkçası. Çünkü biz yollarda çok zaman harcadık.



Checkin yapmadan önce Haraki'nin sahiline yürüyüp deniz kenarındaki Taverna Spitaki restorana oturduk. Her yurtdışı seyahatimde olduğu gibi yine bir Türk restoran sahibine denk geldim. Kan mı çekiyor anlamıyorum. Hayatımda yediğim en iyi deniz ürünlerinden birini burada yedim diyebilirim. Karides saganaki, ızgara ahtapot salatası ve Greek salatası sipariş ettik, yanında da Hasan abi (restoran sahibi) bize Tzatziki ikram etti. Cacığı sulu olduğu için sevmeyen biri olarak bu kıvamlı Yunan cacığına bayıldım. Yanında da Yunan birası olan Alfa'dan içtik, içimi rahattı ve hiç şişkinlik yapmadı.


Otelimize dönüp odamızın önündeki havuzda biraz keyif yaptık. Sonrasında hazırlanıp akşam yemeği için Old Town'a gittik. Açıkçası Old Town'ı hiç bu kadar güzel beklemiyordum. Küçük bir İtalyan kasabası gibiydi. İtalya aşığı biri olarak çok mutlu oldum tabi. Akşam yemeği için yine 1 ay öncesinden rezervasyon yaptırdığımız Paneri Restaurant'a gittik. Gerçekten abartmıyorum, biz daha önce yemek yemiyormuşuz dedirtti. Tatlı ve küçük bu restaurantın teması Akdeniz mutfağıydı. Her şey öyle lezizdi ki, sunumlar ve servis de cabası. BA-YIL-DIK! Ayağa kalkabileceğimiz kadar yemekleri sindirdiğimizde Old Town'ı gezip yürüyüş yaptık. Daha sonrasında otelimize geri döndük.



 

Ertesi sabah otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra Kallithea Springs Plajı'na gittik. Özür dileyerek plaj diyorum ama mimari bir şaheser demek daha doğru olur sanırım. Plaja girmeden önce ihtişamlı bir süs havuzu sizi karşılıyor. Kişi başı 4 euro verip içeri girebiliyorsunuz. İçeride isterseniz kuma havlunuzu serebilir, isterseniz de iki kişi 21 euro vererek şezlong ve şemsiye kiralayabilirsiniz. Benim güneş alerjim olduğu için biz ikinci seçeneği tercih ettik. Giriş yaptıktan sonra merdivenlerden aşağı iniyorsunuz ve sizi tarihi bir yapı karşılıyor. Deniz tertemiz ve harikaydı, zaten burası kaplıca olarak da geçiyor. Yemek için restoran var ama oturduğunuz yere de sipariş verebiliyorsunuz. Yemek ve içecek fiyatları oldukça normal. Devasa bir club sandviç (iki kişi anca yedik) ve iki biraya 29 euro verdik, biraların yanında da çerez ikram ettiler. Tarihi yapılar içeride de devam ediyor. Burada düğünler de yapılıyormuş, biz oradayken hazırlık yapıyorlardı.



Otele dönüşte Haraki'de mahalle şenliği olduğunu görüp biraz oraya uğradık. Türlü türlü lokma ve waffle tezgahları vardı. Kilisede dileklerimizi diledik, biraz sahilde yürüyüş yaptık. Akşam yemeğine yerimiz kalmadığı için otelde hızlıca hazırlanıp yine Old Town'a gittik ve bir şeyler içip biraz turladık.


 

3. günümüzün sabahında yine otelde kahvaltımızı yapıp bu sefer Lindos Plajı'na gittik. Lindos adanın en ucunda kalıyor, bembeyaz evlerden oluşan çok güzel sokaklara sahip. Yalnız plaj yolunda bayağı bir trafik vardı. Arabamızı park edip şezlong ve şemsiye kiraladık. Burada iki kişi toplam 70 euro harcama limiti var, bunu kabul ederseniz şezlong ve şemsiyeye para vermiyorsunuz. Biz de her halükarda yemek yiyip bir şeyler içeceğimiz için kabul ettik. Bu sefer de Mythos marka Yunan birasını denedik, oldukça güzel ve yumuşak içimliydi. Deniz yine tertemizdi, kum plajı olduğu için çok sevdik.



Otele dönüp hazırlandıktan sonra, şu anki yangınların başlangıcı olan Apollon-Laermon ormanının üst tarafında bulunan muhteşem orman manzaralı Taverna Paraga'ya gittik. Burası oldukça salaş bir mekandı, dışarıdan bakınca köy kahvesi gibi gözüküyor. Ama sunum, servis ve yemekler harikaydı. Biz başlangıç olarak kızarmış kabak köfteleri ve tahinli patlıcan salatası söyledik. İkram olarak önden buğdayla yapılmış bir çorba ikram ettiler. Ana yemek olarak, büyük bir hata yaparak iki ana yemek söyledik ve birini bile tam bitiremedik maalesef. Porsiyonlar aşırı büyüktü ama yemekler inanılmaz lezzetliydi. İki adet çalışan hanımefendi vardı, bir tanesi mekanın sahibiymiş, çok kibar ve tatlılardı. Arka masaya oturan ve sürekli söylenen Türk bir çift vardı. Söylenme sebepleri "deniz manzarası" olmaması (muhteşem bir orman manzarası vardı) ve etrafta sinekler ve kediler olmasıydı. Köyde olduğunuzu düşününce bunlardan daha normal ne olabilirdi bilmiyorum ama bir türlü mutlu olamadılar. Otele dönüş yolunda yanlışlıkla bir yola saptık ama harika manzaralarla karşılaştık. Hayatımda ilk defa bir geyik gördüm, ormanın içinden geçerken yolun karşısına geçiyordu o da.



 

Rodos'taki son günümüzde kahvaltının ardından gidip aracımızı teslim ettik ve valizlerimizle birlikte Old Town'da bulunan, 1489 yılında Şövalye Hastanesi olarak kullanılan, 1916 yılından bu yana da müze olarak kullanılan Rodos Arkeoloji Müzesi'ni gezdik. Gerçekten muhteşem ve çok görkemli bir yapı, yapının arkasındaki Şövalyeler Sokağı da hala ilk günkü haliyle duruyordu. Burası Rodos'taki son durağımızdı. Gezerken farkında değildik ama Rodos'un bu muhteşem halini son görenlerden olarak çok şanslıymışız.

Umarım en kısa sürede yangınları söndürmeyi başarabilir ve yaralarını sarmaya başlarlar.



Rodos seyahati, mekanlar ve ulaşım ile ilgili her türlü sorunuzu yorum olarak bırakabilir veya bize Instagram hesabımızdan (@katosocial) ulaşabilirsiniz!




Comments


bottom of page