top of page

Tiny But Shiny: Basel’de Eurovision Coşkusu!

  • Yazarın fotoğrafı: Kato Social
    Kato Social
  • 4 gün önce
  • 4 dakikada okunur

Her sene Mayıs ayında Avrupa başta olmak üzere dünyanın dört bir yanından müzikseverlerin heyecanla beklediği Eurovision şarkı yarışması bu yıl İsviçre’nin Basel şehrinde düzenleniyor. Geçen yıl yarışmayı Nemo’nun kazanmasıyla birlikte gözler İsviçre’ye çevrilmişken yarışmaya ev sahipliği yapacak şehir ise merak konusu olmuştu. Üç ülkenin kesişim yeri olan Basel’in Eurovision coşkusuna ev sahipliği yapacağının açıklanmasıyla birlikte de 180 bin nüfuslu bu şehir ilgi odağı haline geldi. Başlıkta geçen “Tiny but Shiny” ifadesi de aslında Basel’in Eurovision sloganlarından birisi ve tam olarak da bu şehrin sayıca az nüfusuna ve İsviçre’nin üçüncü büyük şehri olsa da çok büyük olmayışına işaret ediyor, anlamı ise “Küçük ama pırıltılı”.



Basel’le ilgili dilerseniz daha sonra uzun uzun konuşuruz. Bugün ise konumuz şehri saran Eurovision heyecanı. İsviçre yarışmaya hazırlanırken güvenlik önlemlerini üst sıraya koymuş. Ülkenin dört bir köşesinden polisler resmen Basel’e akın etmiş durumdaydı. Normalde hiç göremeyeceğiniz yoğunlukta bir polis nüfusu vardı demek yanlış olmaz. Bu esnada diğer şehirlerinse bu eksikliği hissetmeyeceğinden eminiz. Bunun dışında şehre havayolu ile geldiyseniz havalimanı sizi geçmiş yılların Eurovision şarkıları ve duvarları süsleyen katılımcı ülke bayraklarıyla karşılıyor. Daha adımınızı atar atmaz bu büyük etkinliğin parçası gibi hissetmeye başlıyorsunuz.


Basel şehir yapısı olarak her an misafir ağırlamaya hazır, evi hep derli toplu olan o arkadaşınız gibi. Şehirde böyle büyük bir etkinlik düzenlenecekken şehre dair değiştirmeleri gereken pek de bir şey olmamış. Örneğin 2012 yılında kardeş ülkemiz Azerbaycan Eurovision’a ev sahipliği yapacağı zaman Baku Crystal Hall inşa edilmiş, yarışma burada düzenlenmişti. Basel’de ise şehrin farklı noktalarına kurulan alanlarla yarışma atmosferi bütün şehre yayılırken 1976’da açılışı yapılan St. Jakobshalle ise yarışmaya ev sahipliği yapacak olan arena oldu.


Günler öncesinden başlayan hazırlıklarla birlikte Barfüsserplatz’a sahne kuruldu ve burada sürekli olarak müzik etkinliklerine yer verildi. Bu arada ben döndüğüm için geçmiş zamanlı konuşuyorum ama yazının yayınlandığı son gün orada olanlar hala bu imkanlardan faydalanabiliyor olacak. Meydana gittiğinizde günün belirli saatlerinde bir dinletinin keyfini çıkaran insanları görebiliriz, kurulan stantlardan aldığınız soğuk biranızla birlikte ücretsiz dağıtılan patlamış mısırınızı yiyerek bu ortamın keyfini çıkarabilirsiniz.

Bu alanda beni en etkileyen şey ise bir duvar boyunca tarihteki bütün Eurovision birincilerinin isimlerinin yazdığı plaklarla dolu alandı. Orada Sertab Erener’in adını ve Türkiye yazısını görmek beni nasıl mutlu etti tahmin edemezsiniz. Katılmayı bıraktığımız yıldan beri bıkmadan dönme umudu taşıyan bana duygu dolu anlar yaşattı. Tabii hemen önünde selfie çekmeyi de ihmal etmedik!






















Bu bölgeden bahsederken Eurovision Street’ten bahsetmemek olmaz. Meydana çıkan hareketli caddelerden biri Eurovision Street olarak isimlendirilmiş ve bayraklarla süslenmişti. Basel’de birçok bar ve kafenin olduğu bu cadde Eurovision ile benim için daha da canlı hale gelmiş gibiydi. Cadde boyunca ve hatta şehrin neredeyse tamamında vitrinlerde ve mekan girişlerinde “Eurovision Friends” yazısını görmek mümkün ve birçok mekanda da haftaya özel indirimler mevcut.




Şehirde bir diğer heyecan verici bölge ise Messe Basel’e kurulan Eurovision Village oldu. Yeme içme stantlarının, canlı etkinliklerin ve oyunların olduğu bu bölgeye de diğer bölgelerde olduğu gibi giriş ücretsizdi. Yalnızca girerken çantalarınızı bir yere bırakmanız gerektiği için yanında çantası olanlar için 2 franklık bir ödeme mevcuttu. İçeride ise yarışmalara katılabileceğiniz, arkadaşlarınızla keyifli vakit geçirebileceğiniz, yemek yiyip içkinizi içebileceğiniz keyifli, bir etkinlik alanı kurmuşlar. İlk etkinlik alanını geçince yine kapalı alanın devamında ise sizleri büyük bir sahnenin olduğu geniş bir alan bekliyordu. Burası da konser ve etkinliklere ev sahipliği yapan Eurovision Village’a dahil bir başka alandı.






















Eurovision Village’ın karşısında ise Eurocafe ve Euroclub bizleri bekliyordu. Burası gündüzleri buluşmaların gerçekleştiği bir alanken ve Eurocafe olarak adlandırılırken geceleri ise Eurovision hayranlarını farklı yıllarda yarışan şarkılarla eğlendiren Euroclub isimli bir kulübe dönüşüyor. Gece 11’de başlayıp sabah 4’e kadar süren bu etkinlikte farklı DJ’lerle beraber geçmiş yarışmacılar da sahne alıyor. Benim katıldığım gün Gjon’s Tears, Nina Žižić gibi Eurovision temsilcileri yer aldı. Bu arada Eurovision Village da Euroclub da ve bundan sonrasında anlatacağım Açılış Seremonisi de her yıl düzenlenen temel etkinlikler. Yani aslında Basel’e özel bir durum değil.






















Eurovision şarkı yarışması her yıl açılış seremonisini turkuaz halıda gerçekleşen törenle yapıyor. Ardından da birer gün arayla yarı finaller gerçekleşirken o haftanın cumartesi günü final yarışması gerçekleşiyor ve ödül sahibini buluyor. Bu yıl da her zaman olduğu gibi ilk düzenlenen etkinlik pazar günü gerçekleşen açılış seremonisiydi (opening ceremony). Basel bu konuda iddialıydı ve Eurovision tarihinin en uzun turkuaz halısını Marktplatz’a kurdu. Güneşli havada geçit adeta bir festivale dönüştü ve katılımcılar seyircileri selamlarken adeta muhteşem geçecek şovların haberini verir gibiydiler.


Benim şehirde olduğum son gün ise yarışmanın ilk yarı finali vardı. İzin tarihlerimizi biletler satışa sunulmadan etkinliğe göre ayarlamış olsak da bu kısım benim için biraz hüsran oldu. Bilet için aylar öncesinden bana gönderilen adımları aksatmadan takip etmiş olsam da satışa sunulduğu sabah ben alana kadar bütün biletler tükenmişti… O yüzden ne yazık ki size yarışmayı arenadan canlı olarak anlatamayacağım. Yine de benim için bu atmosferi yaşamak paha biçilemezdi. Arenaya gidememiş olsak da Eurovision Square’ın çok yakınına kurulmuş ekranda yarışmayı yerel halkla ve Eurovision için orada bulunan insanlarla birlikte izleme şansımız oldu. Yine dört yanı yemek stantlarıyla sarılmış, oturma bankları konulmuş ve çok eğlenceli bir ortamın yaratıldığı bir alandan bahsediyorum. Yarı final başlamadan önce sahnede düzenlenen karaoke ile 2 saatlik sürenin nasıl geçtiğini anlamadık. Farklı milletlerden insanların birlikte şarkılar söylediği, herkesin birbirine alkışlarıyla destek olduğu, insana farklı bir dünyadaymış gibi hissettiren çok keyfili bir ortamdı burası. Yarışma başladığındaysa büyük ekranda hep beraber şovları izleyip şarkılara tempo tuttuk. Burada gördüğüm ve kendi adıma özeleştiride bulunmamı sağlayan şey ise insanların şarkıları eleştirmek için değil eğlenmek için dinlemesi oldu. Şarkı iyi ya da kötü olsun insanlar eğlenmek için oradaydı ve bunun da hakkını veriyorlardı.



Benim Basel’de geçen zamanım ne yazık ki burada son buldu. İkinci yarı finali evimde, ekran başında izledim. Nerede izlenirse izlensin bu yarışmanın insana iyi gelen bir yanı olduğu ise bir gerçek. Bu yazının yayınlandığı gün ise artık final günü. Akşam bütün finalistler ülkelerini en iyi şekilde temsil etmek için yarışacak ve Eurovision Şarkı Yarışması 2025 yılı kazananı belli olacak. Şimdiden bütün yarışmacılara başarılar diliyorum! 


Yazıyı sonlandırırken değinmek istediğim birkaç nokta var. Burada geçirdiğim birkaç gün benim için her anlamda çok güzel bir deneyim oldu. İnsanların bir arada nasıl eğlenebildiğini, güzel zaman geçirebildiğini hatırladım. Müziğin ruha ne kadar iyi geldiğini, ne kadar birleştirici bir güce sahip olduğunu tekrar gördüm. Zaten Eurovision’un resmi sloganı da bunu vurgulamıyor mu? “United by Music”. Hepimizin çocukluğunun, gençliğinin bir parçası olan bu yarışmaya ülkeminizin tekrar dönmesini ve bizlerin de aynı coşkuyu yaşayabilmesini diliyorum. Özgürce şarkılar söylemeyi, eğlenmeyi, dans etmeyi bütün bu ülkeler gibi biz de hak ediyoruz ve hatta buna ihtiyacımız var. Bol müzikli, sanatlı günlere!

 
 
 

Comments


bottom of page